UYUMA EY MİLLET TUZAKLARI GÖR...!
Canibim.Com

UYUMA EY MİLLET TUZAKLARI GÖR...! - Canibim.Com

 

FETÖ öldü mü ölmedi mi?

Bülent Orakoğlu

Ne gariptir ki bu sorunun bir benzeri yıllar önce Amerika’nın önde gelen Bin Ladin uzmanlarından olan Profesör David Ray Griffin’in El kaide lideri Ladin için, “Yaşıyor Mu, Öldü Mü” adlı kitabında sorulmuştu. Çünkü güvenilir kaynaklar El-Kaide lideri Usame Bin Ladin’in 13 Aralık 2007’de Tora Bora dağlarında öldüğü istihbaratını paylaşmışlardı.


Yıllar önce sol böbreği işlemez hale gelen El- Kaide lideri, 2004 yılında sağ böbreğinde de sorun yaşadı. “ABD’yi titreten” Ladin, Tora Bora’daki ilkel şartlar altında, 3 yıl tek böbreğiyle hayatta kalmaya çalıştı. 13 Aralık 2007 sabahı hayatını kaybetti. Yine güvenilir kaynaklardan alınan bilgilerde Ladin hastalığını tedavi ettirebilmek için Kabil’deki CIA istasyonundan yardım dahi almıştı.


Profesör Griffin kitabında sunduğu bilimsel kanıtlarla Amerikan kamuoyunun dikkatini çekmeyi başarmıştı. Dönemin El Kaide lideri Bin Ladin’in 2001-2008 döneminde yayınlanan tüm mesajlarını inceleyen Griffin, tüm kasetlerin ses ve video kayıtlarının ABD ve İngiliz gizli servislerinin işi olduğunu yazıyordu.


Bin Ladin’e ait olabileceği açıklanan ses bantlarının da ABD gizli servisleri tarafından üretilmiş olabileceği iddialarına dayanan komplo teorisi etkisini az da olsa yitirerek böylece inanırlık kazanmaya başlamıştı. Bin Ladin’in son gerçek ses kaydı, 28 Eylül 2001’de yayınlandı.


El Kaide lideri o kasette 11 Eylül saldırılarının sorumluluğunu reddetmiş, “Biz masum öldürmeyiz” demişti. Profesör Griffin’e göre; “Bu tarihten sonra yayınlanan ve 11 Eylül’ün sorumluluğunu üstlenen görüntülerdeki kişi, makyajla Bin Ladin’e benzetilmiş bir aktördü. Kalın burnu, cüssesi, büyük elleri, esmerliği ve farklı sakal rengi onu ele veriyor.


Vahhabi’ler asla altın takmaz. Bazı görüntülerde Bin Ladin altın yüzük takıyor. Ayrıca Bin Ladin solak, oysa görüntülerde sağ elle yazıyordu. Bin Ladin bir kasetinde ‘11 Eylül’de demir iskeletli o koca binaları yıktık’ diyor. Oysa bir inşaat mühendisi olarak bunu söylemez, çünkü gökdelenlerin demir değil, çelik iskeletli olduğunu bilir. Videolardan biri de Ekim 2004’te ABD Başkanlık seçimlerinden günler önce yayınlandı. Bu video George W. Bush’un ikinci kez başkan seçilmesini sağladı.”


Amerika Ladin’in 2007 yılında yakalandığı hastalık nedeniyle öldüğünü dünya kamuoyundan sakladı. Eğer saklamasaydı ve gizlemeseydi, Afganistan ve Irak işgallerine kılıf uydurmakta zorlanacaktı. Ladin ölmesine karşın, 2007’den beri Washington, sahte sesli mesaj veya video görüntüleriyle Ladin’i “yaşatıyor” ve adını kullanıyor.


ABD ihtiyaç hasıl oldukça yani o andaki dünya gündemine ilişkin veya “teröre karşı savaş” stratejisinin bir parçası olarak Ladin’in teknoloji harikası kurmaca görüntülerini yayınlayarak hedef şaşırtmaya devam ediyor. Pentagon ve CIA 2010 yılının Ağustos ayında kurmaca bir istihbarat ve operasyonla bin Ladin’in Pakistan’ın Abbottabad’daki

bir komplekste saklandığını tespit ettiğini açıklamış.


1 Mayıs 2011’de Amerikan Özel kuvvetleri tarafından düzenlenen sözde bir operasyonla Bin Ladin’in öldürüldüğü ve cesedinin Umman Denizi›ne bırakıldığını açıklanmıştı.


Bu olaydan alınacak kıssadan hisse ABD’nin terör örgütleri ve liderlerini illegal olarak Amerikan menfaatleri açısından kurguladığını ve Amerikan çıkarları açısından terörizmi ve teröristleri hedef ülkeleri enterne etme amacıyla kullandıklarının gözler önüne serilmesidir.

Tıpkı FETÖ, PKK/YPG, DEAŞ terör örgütlerinin Türkiye’de siyasi istikrarsızlık ve kaos politikalarıyla, darbelerle ve terör yaratarak ülkemizin genel güvenliğini tehdit etme hadsizliği içinde faaliyet yürütmeleri olmuştur.


Son 1 ay içinde Türkiye’de bilhassa sosyal medyada FETÖ elebaşının örgüt içi mücadele nedeniyle zehirlenerek öldürüldüğü iddiaları ile birçok senaryo dolaşıma sokulmaktadır. Ancak terör elebaşı Gülen’in ölmediğini ispatlamak istercesine yeniden örgüt üyelerine seslenmesi ölmediğinin bir kanıtı mı? Şüphesiz evet.


Ben şahsen videoyu izlemedim. Ancak, Ladin’in ölmesine rağmen 2007’den beri Washington’un, sahte sesli mesaj veya video görüntüleriyle Ladin’i “yaşatıyor” ve adını kullanıyor olmasından etkilenerek Gülen için de acaba diye düşünmekten kendimi alıkoyamadım? Zira ABD, FETÖ elebaşının ölmesini ABD menfaatleri açısından istemez.


Gülen ölse dahi bu ölümü terör örgütü militanlarından ve kamuoyundan saklar. Ladin olayında olduğu gibi makyajla F.Gülen’e benzetilmiş bir aktör bulmak CIA için zor olmasa gerek. Zira Mesiyanik bir terör örgütü olan FETÖ lider ağırlıklı bir örgüt. Örgüt içerinde var olan çekişme F. Gülen›in hayatta olması nedeniyle büyük çapta bölünmeleri engelliyordu. Gülensiz yapı çok kısa sürede çözülür. En fazla 6 ay sonra bölünür ve küçük hücrelere dönüşür.


Amerika ve benzer ülkelerden yüzlerce FETÖ’cü itirafçı olarak Türkiye’ye dönmek için sıraya girer. Kısaca dağılmış birbirine düşmüş FETÖ için bu kriz çöküşün başlangıcı olacaktır. CIA’nın FETÖ’nün yeni liderini belirlemesi de çöküşü durduramayacak. Çünkü Türkiye’de güvenlik güçleri, itirafçı olmuş dağılmış örgütü daha kolay deşifre edip örgüte büyük ve son darbeyi vurabileceklerdir. İnşallah.

 

Türkiye’ye döviz silahı ile saldıran küreselcilerin iç piyonları?

i – Bülent Orakoğlu

 

Türkiye, bir kez daha, küresel sistemin (Faiz lobisi) ekonomik saldırısı ile yüz yüze kaldı. Uzmanların dolardaki yüksek artışın hiçbir ekonomik veriyle açıklanması mümkün değil görüşünü paylaşmaları önemli ve dikkat edilmesi gereken bir husus doğrusu! Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da geçtiğimiz gün kabine toplantısı sonrasında yaptığı açıklamada “Ülkemizi denklemin dışına itmek için kur ve faiz üzerinden oynadıkları oyunu görüyoruz.


Biz aynı oyunu terör örgütleri ile mücadelemizde gördük, karşı atağımızı yaptık ve başardık. Aynı oyunları darbe girişiminde gördük, milletimizle beraber direndik ve başardık. Güçlü bir duruş sergileyerek girdiğimiz her mücadeleden alnımızın akıyla çıktık. Milletimiz ile birlikte bu ekonomik kurtuluş savaşından da zaferle çıkaracağız” ifadelerini kullanmıştı.


Başkan Erdoğan’ın “Ekonomik Kurtuluş Savaşı” ilan etmesi sonrasında dolardaki artışı manipülasyon için kullanan, spekülasyon peşinde koşan küreselcilerin iç piyonları FETÖ’cüler başta olmak üzere, PKK’lılar etki ve nüfuz ajanları, CHP başta olmak üzere muhalefet partileri sosyal medyada operasyona girişerek 5’inci kol faaliyetleri ve asparagas haberlerle panik havası yaratmaya çalışarak, sevinçle bayram yapıyorlar.


Hatta Başkan Erdoğan’ı istifaya çağıranlar bile oldu. Doların yükselişini bahane eden bazı gruplar da sokağa çıkarak “Siyasi tutsaklara ve Kürt halkına özgürlük” sloganları ile 28 Şubat sürecinde gördüğümüz tencereli tavalı protesto gösterileri yapıyor. Kılıçdaroğlu, Akşener, Babacan, Davutoğlu Karamollaoğlu’ndan oluşan ‘Zillet İttifakı’ ise acil erken seçim istiyor. Hatta AK Parti iktidarını istifaya çağırmak için müşterek miting bile planlıyorlar.


Türkiye’ye döviz silahı ile saldıran küreselcilerin Türkiye’deki iç piyonlarının en önemli argümanlarından biri dolardaki yükseliş nedeniyle hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısından dolayı zor durumda kalan geniş bir kitle, ‘Zillet İttifakı’ tarafından insafsızca istismar edilerek Cumhur İttifakı suçlanıyor.


Ancak döviz kurlarındaki yükselmenin ekonomik gerçeklerle değil, Türkiye’ye yönelik finans operasyonlarıyla ilgili olduğu hususunda yüz binler sosyal medya hesaplarından “Ekonomik operasyona geçit vermeyeceğiz, vazgeçmeyeceğiz, ‘Ekonomik Kurtuluş Savaşı’nı kazanacağız, devletimizin yanındayız” mesajları ile Cumhurbaşkanı ve Cumhur İttifakı’na desteklerini açıklıyorlar. Milletimiz tıpkı 15 Temmuz’da olduğu gibi Yenikapı ruhu ile devleti ile kenetlenmiş durumda.


28 ŞUBAT POST MODERN ASKERİ BİR DARBEDEN ÇOK FİNANSAL BİR DARBE OPERASYONU MUYDU?

Türkiye geçmiş yıllarda da darbe ve kritik süreçlerde küresel sistemin kontrolündeki ‘faiz lobisi’nin ekonomik saldırılarıyla karşı karşıya kalmıştı. Şüphesiz en önemli ve büyük saldırı 28 Şubat sürecinde yaşanmıştı. 28 Şubat post modern bir askeri darbe olarak nitelendirilmekle birlikte büyük ölçüde finansal çıkar çatışmaları tarafından tetiklenmiş olduğundan esas itibarıyla post-modern finansal bir darbe olarak da tanımlanabilir.


Çünkü 28 Şubat’ın başlı başına Türk ekonomisine verdiği zarar o derece büyük olmuştur ki Türkiye, bu süreçte küresel bir finans operasyonu ile (faiz lobisi) ekonomisi üzerinden siyaset diz üstü çöktürülmüştür diyebiliriz. ‘Faiz lobisi’nce kontrol edilen CUNTA ve bir kısım medya tarafından ülke, 28 Şubat sürecinde ‘irticai kalkışma ‘senaryoları ile içe kapatılıp başta bankalar olmak üzere cumhuriyet tarihinin en büyük soygunları gerçekleştirilmişti.


TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Raporu’nda, 28 Şubat Darbesi’nin ülkeye verdiği ekonomik zarara dikkat çekilerek, 2001 krizine de uzanan sürecin finansal maliyetinin ülkeye 384 milyar dolara mal olduğu açıklanmıştı. 28 Şubat zulüm dönemi, Türkiye ekonomisini, siyasetini, toplumsal huzur ve barışını dibe vurdurduğu krizin adıdır. O krizde bir anda yüzde 100’ün üzerinde döviz kuru artışı meydana geldi, faizler gecelik yüzde 7000’lere fırladı. Türkiye yeniden IMF’den borç isteyecek hale getirildi.


28 ŞUBAT’TAN 2008 KRİZİNE VE 15 TEMMUZ’A UZANAN SÜREÇ

2008 ekonomik krizi Batı’nın mutlak hâkimiyeti ile milletleri diz çöktürdüğü küresel bir sistem kriziydi. Çünkü dünyanın ezici çoğunluğu ve yükselen yeni ekonomiler bu finans sistemine savaş açmıştı. Dünyadaki finans sistemlerini ezip geçen 2008 krizinin ekonomik etkilerini Erdoğan ‘Teğet geçti’ şeklinde açıklamıştı.


15 Temmuz sonrasında Türkiye’nin manipülatif küresel finans operasyonlarını etkisiz kılacak tedbirleri alabildiğini görmemiz ülkemiz adına sevindirici bir gelişme olmuştu. Ancak ‘küresel sermaye’nin Türkiye içindeki uzantılarının (FETÖ ve faiz lobisi) etkisiz hale getirilmesinin Türkiye’nin 2023 ve 2071 idealleri açısından elzem olduğunu günümüzde daha iyi anlıyoruz sanırım. Milletimiz ile birlikte bu ‘Ekonomik Kurtuluş Savaşı’ndan da zaferle çıktığımız gün FETÖ’nün arkasındaki azmettirici güce de önemli bir darbe vuracağız inşallah.


BAŞKAN ERDOĞAN’DAN DDK’YA TALİMAT; DÖVİZ KURLARI ÜZERİNDEN MANİPÜLASYON OLUP OLMADIĞI ARAŞTIRILACAK

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatıyla kamuoyunda yaygın olarak konuşulan manipülasyon iddialarını aydınlatmak üzere çalışma başlatan Devlet Denetleme Kurulu (DDK) manipülasyon olup olmadığını, varsa kimler tarafından yapıldığını belirleyecek.


DDK yüklü miktarda döviz alıp özellikle dolar ve euronun artmasına yol açan kurum ve kuruluşları tespit edecek. Devlet Denetleme Kurulu Başkanı Yunus Arıncı ve ekibi, araştırma sonucunu bir rapor haline getirerek eğer bir suç tespit edildiyse işlem yapılmak üzere ilgili kurumlara gönderecek. Haydi hayırlısı


-M. bin Zayed niye Türkiye’ye geldi? -BAE’ye ‘U Dönüşü’ yaptıran şey neydi? -Türkiye karşıtı Arap Cephesi’ne ne oldu?

29 Kas 2021, Pazartesi

 

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed’in Ankara ziyareti, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmesi, yatırım paketlerinin ilkinin ilan edilmesi, geçtiğimiz hafta dünyada en çok yankılanan ve tartışılan olaydı.


BU LİNÇ KAMPANYASI HİÇBİR İŞE YARAMAZ.

Ziyaretin mahiyetini sorgulamaya gelmeden önce birkaç not aktarayım. FETÖ ve CHP sosyal medya hesapları, “ajans”lar üzerinden hazırlanmış görselleri binlerce hesap üzerinden servis ederek şahsımı hedef alan, üç gün süren ağır bir saldırı organize etti.


Bilgi, eleştiri, öneri, tepki, akıllıca cümlelerin hiçbirisinin yer almadığı, tamamen küfür ve hakaretlerden ibaret bu saldırı kampanyasını normalde ciddiye almam. Daha önce çok daha ağır saldırılara maruz kalan birisi olarak bunun nasıl bir operasyonun parçası olduğunu pekâlâ bilirim.


O YAZDIKLARIMIN HEPSİ DOĞRUYDU. ARKASINDAYIM.

Son üç yıldır, Zayed ve o çevrenin Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yaptıklarını çok iyi takip ettim. Yazılarda ve sosyal medya hesabımdan açık açık paylaştım. Sert cümleler kullandım.


Birincisi; O yazdıklarımın hepsinin arkasındayım. Hepsi gerçekti. Hepsi yaşandı. Yazmadıklarım da var elbette. Çok karanlık bir süreçti. Dışarıdan çevrelemenin yanısıra, içeriden darbe, müdahale ve suikast girişimlerine kadar birçok tehdit söz konusu oldu.


BEN GAZETECİYİM, DEVLET DEĞİLİM. ZOR ZAMANLARDA KONUŞMAYI SEVERİM.

İkincisi; Ben gazeteciyim. Devlet değilim. Devletin hiçbir kurumunda görev almadım ve şu an da o durumdayım. Dolayısıyla bir gazeteci zor zamanlarda konuşmayı biliyorsa, bu tür saldırıları ve tehditleri de göze alıyor demektir.


Üçüncüsü; devlet birey değildir. Sistemdir. Yüzyılların aklıdır, bilgeliğidir. Devlet sabırdır, uzun vadeli hesaptır, karmaşık ilişkileri ve tehditleri yönetme becerisidir.


Türkiye gibi, imparatorluklar aklı olan, tarih biçimlendiren, coğrafya inşa eden bir siyasi aklın bireylere, gündelik siyasi pozisyonlara göre hareket etmesi düşünülemez.


DÜNYAYI; AYAKLARIMI ANADOLU TOPRAKLARINA SABİTLEYEREK OKURUM.

Hele ki, Selçuklu ve Osmanlı’dan sonra, Cumhuriyet’i yükseliş dönemine taşıyan akıl tam da yeniden harekete geçmişken, bir devletin, ucuz iç siyasi polemiklere göre pozisyon alması asla düşünülemez.


Kişisel olarak şahsi duruşum Türkiye Ekseni’dir. Ülkeme, dünyaya, geçmişe ve geleceğe bu gözle bakarım. Dünyayı; ayaklarımı Anadolu topraklarına sabitleyerek okurum. Ne tür fırtınalar eserse essin, bu duruşu değiştiremez.


TEHDİTLE, KÜFÜRLE KORKUTULACAK BİRİ HİÇ OLMADIM.

Öyle tehditlerle, hakaret ve küfürlere göre pozisyon alan veya alacak biri değilim. Baskıyla, organize davalar açarak, gelecek korkusu salarak yıldırılabilecek bir adam hiç olmadım.


Açık söyleyeyim; yarın aynı konular yaşanırsa aynı netlikle karşı çıkmaya da devam edeceğim. Türkiye’nin yüz yıl sonra doğru bir yerde durduğuna, bu duruşun ülkemizi büyük bir geleceğe taşıdığına, coğrafyamızı da derleyip toparlayacak bir inisiyatif olduğuna inanıyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, yüzyılların bilgeliği ve siyasi aklıyla hareket ettiğine ve bunun bir millet için çok büyük bir öncülük olduğuna inanıyorum. Bu döneme tanık olmuş kuşağın bir ferdi olarak, bu yüzyılların mücadelesine adanmanın, omuzlarımıza yüklenen bir vebal olduğuna inanıyorum.


BAKIN BİZ BU OLAYA NEREDEN BAKIYORUZ!

Durduğum eksen budur. Eleştirilerimiz ve övgülerimizin kaynağı budur. Vesayetçi damardan beslenenlerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a tavır almalarının nedeni budur. Bizim tartışmasız sağlam durma çabamızın nedeni budur.


Biz bu meseleyi Malazgirt’le, Haçlı Savaşları ile, İstanbul’un Fethi ile, yüzyıllar süren Batı ile hesaplaşma tarihimizle, Anadolu’dan üç kıtaya yayılan siyasi akılla, Osmanlı’yı çökerten büyük intikam saldırısı ile, Anadolu’yu koruyup kollayan İstiklal Mücadelesi ile okuyoruz.


ÜLKEMİZE İÇERİDEN SALDIRANLARLA YOL YÜRÜMEYİZ!

Günü birlik siyasi hırs ve hesapların ötesindeyiz. Siyasi liderlerin iktidar uğruna terör örgütleri ile bile ortaklık kurduğu ihanetlerin ötesindeyiz. Siyasi ve ekonomik saldırıları içeride pazarlayanların, kendi ülkelerine karşı silah olarak kullananların uzağındayız.


Onlarla asla yakın olmayacağız. Cumhurbaşkanı Erdoğan, yüzlerce yıllık Batı sömürge ve emperyalizm tarihiyle boğuşurken, bugün Türkiye’yi durdurmak için “dışarıdan çevreleme, içeriden durdurma” planları için sahaya sürülenlerle yol yürümeyeceğiz.


PEKİ, BAE OLAYI NASIL BAŞLADI?

Peki, BAE olayı nedir? Kötülük tohumları için değil, zihin karışıklığına yol açmamak için tekrar yazayım.


Gezi olayları ile başlayıp 15 Temmuz’a uzanan darbe girişimlerinin tamamı Türkiye’yi durdurmak içindi. Bu arada yürütülen ekonomik saldırılar dâhil. Tarihî bir kırılma yaşanıyor, Türkiye uyanıyor, coğrafyayı da uyandırıyordu. Slogan şuydu: “Erdoğan’ı devir, Türkiye’yi durdur.”


ABD, Avrupa ve İsrail; İran sınırından Akdeniz’e kadar, Irak ve Suriye’nin kuzeyinde bir “Türkiye Cephesi” kurdu. Bir “harita” çalışması başlattı. 15 Temmuz’la bu “harita” birebir aynı hesabın parçasıydı.


TÜRKİYE KARŞITI “ARAP CEPHESİ”Nİ KİM, NASIL KURDU?

Türkiye; 15 Temmuz’dan sonra bu haritayı yırtıp attı, projeyi çökertti. Bu sefer aynı cephe Doğu Akdeniz’e taşındı. Bütün Güney kapıları kapatılacak, Türkiye ile Arap-İslâm dünyası arasına kalın duvarlar örülecekti.


Türkiye bunu da engelledi. Şimdi aynı Cephe’yi Ege’de, Yunanistan’da kuruyorlar. Karabağ savaşı da Doğu Kapısı için verilen aynı mücadelenin parçasıydı.


Bunlar olurken ABD ve İsrail, BAE, S.Arabistan, Mısır ve Bahreyn üzerinden Türkiye’ye karşı bir Arap cephesi kurdu. Bu cephenin amacı, Batı desteğiyle Türkiye’yi Arap dünyasından tecrit etmek, sınırlarımızın sıfır noktasında kurulan sıcak cephenin bir etap gerisinde, daha esaslı bir cephe inşa etmekti.


MUHALEFET BÜYÜK DESTEĞİ KAYBETTİ.

Bu işin öncülüğünü de Muhammed bin Zayed ve Suudi Veliaht Muhammed bin Selman yürütüyordu. İşte bu dönemde Zayed, Türkiye karşıtı bütün unsurlara destek verdi. Terör örgütleri ve FETÖ dâhil.


Muhammed bin Dahlan üzerinden suikastlara ve Erdoğan’ı devirmeye dönük darbe girişimlerine destek verdi. Türkiye içinde muhalefeti destekledi, medya ve sosyal medya ağları kurdu. Şu anki muhalefet partilerinin birçoğunun bu süreçle bağlantıları var.


BU “U DÖNÜŞÜ” NİYE YAŞANDI?

Peki, ne oldu? Neden bu “U Dönüşü” yaşandı?

Türkiye sapasağlam yerinde durdu. Dahası, ABD ve Avrupa ile bile nüfuz savaşlarına girerek etkinliğini olağanüstü artırdı. Nerede? Ortadoğu’da Afrika’da, Balkanlar’da, Kafkaslar ve Orta Asya’da, Akdeniz’de.


Çöküş “Arap Cephesi”nde oldu. ABD’nin, Çin tehdidine karşı güçlerini Pasifik’e yoğunlaştırması, Ortadoğu’da güçlerini azaltması, Afganistan’dan çekilmesi bu coğrafyaya bir şey söyledi: ABD artık hiçbir ülke için gelecek güvencesi değildir.


BAE’DEN SONRA S. ARABİSTAN DA YAKINLAŞIR MI?

Bu ülkeler, yeni ittifak arayışlarına girdiler. Radikal biçimde Türkiye’ye yöneldiler. Çünkü Türkiye onlar için tehdit değildi. Ortaklık ve dayanışma öneriyordu.


BAE’nin Türkiye ile yakınlaşmasının tek sebebi budur. İşler yolunda giderse, Suudi Arabistan’dan da aynı davranışı göreceğimizi düşünüyorum. Her ne kadar tepki gösteriyor gibi görünseler de, BAE’nin başlattığı süreci çok yakından izliyorlar.


Türkiye için mesele, Batı’nın güneyimizde kurduğu bir büyük cephenin çöküşüdür. Bu da çok ciddi bir ekonomik, siyasi, jeopolitik kazanımdır.


Bunun iç politika ve güvenlik konularına çok ciddi yansımaları olacaktır. Erdoğan duruşu, Türkiye duruşu bir kez daha galip gelmiştir.


SİZE NE OLUYOR? NEDİR BU PANİK?

Şu anki gürültünün sebebi şudur:

Batı’nın Türkiye’ye ağır saldırılar yapmasını bekleyen FETÖ, PKK, siyasi muhalefet büyük bir umut kaybı yaşadı.


Bu bir şok dalgasıydı. Bence paniklediler. Tam da ekonomik saldırı başlarken bu ziyaret dalgakıran oldu. Ama esas uzun vadeli hesaplar çöktü.


İşlerin nereye varacağını göreceğiz. Dünya o kadar hızlı güç kaymaları yaşıyor ki, haftalık sonuçları oluyor. Ülkeler çok hızlı pozisyon değiştiriyor.


Ancak, Suriye’de, Libya’da, Sudan’da, Somali’de ve birçok bölge ülkesinde bunun ciddi sonuçları olabilir. Kısa vadede içeride sonuçları, uzun vadede dışarıdaki sonuçları izlemeyi öneriyorum.

TÜRKİYE İÇİN İYİ OLANI DESTEKLE, KÖTÜ OLANLA SAVAŞ!

Arap Cephesi’nde bu dönüş varken Türkiye’nin düşmanlığı devam ettirmesinin mantığı yoktur. Zaten düşmanlık o taraftan geliyor, Türkiye sabırlı hareket ediyordu. Âkil bir devletin asil duruşunu izliyoruz. Tam tersi hareketler olursa da aynı devletin “duruşu”nu tekrar görürüz.


Çünkü Türkiye Anadolu ölçekli değil, coğrafya ölçekli, küresel ölçekli bir duruşa sahip. Bütün hesapları böyle yapıyor. Bunu da her alanda gördük, göreceğiz. İşte durdurmak istedikleri budur.


Kişisel olarak, Türkiye için kötü olanı eleştirir, iyi olanı desteklerim. Gücüm yettiğince. Dar ölçekli iç politik ajanda ile bakmıyorum. BAE-Türkiye ilişkileri güçlendiği oranda destek vereceğiz. Ancak aynı şeyler yine olursa, aynı sert eleştirileri de devam ettireceğiz.


ASIL, İÇERİDEKİ CEPHE ÇÖKÜYOR.

Tüm GÜNCEL MESELELER