GEYLANİDEN NASİHATLAR - 5
Canibim.Com

GEYLANİDEN NASİHATLAR - 5 - Canibim.Com

 

 

 

 

 

 

 

 

Anahtarı yitirirsen, kapısının önünde uyu

 

Bir Hak yolcusu, büyük bir zâtın yanına gider, önünde diz çöküp oturur. Ve şöyle der: - Ben cennetten bir parça yer istiyorum, başka arzum yok

 



O büyük, dinler ve şu cevabı verir: - Ah ne olurdu, âhirete olan bu kanaatkârlığın, dünya için de olaydı...

Eğer senin için ölüm bir gerçekse ve ona inanıyorsan, şu anda iradenle öl. Maddeden soyun. Arzularından geç.

Ölüm odur ki, onda Hakk'ın işine karışma olmaya... Almak, vermek olmaya... Ümit bulunmaya... Dostluk, düşmanlık araya girmeye... Orada sükût, orada sükûn ola... Ölü gibi ol. O iyiliği celb edemez, kötülüğü itemez. Sen de öyle ol.

Ölü konuşmaz. Allah dilerse konuşursun. Sen halktan kendi mevhum benliğinden geçersen, ölü sayılırsın.

Bu arada bir şey konuşursan doğru olur. Çünkü ölü, doğruyu söyler, çünkü onu Hak konuşturur.

Bir şahıs, Geylânî Hazretlerine yanaştı ve şöyle sordu: - Akıldan yana nasibi az olan bir zât, darda kalsa, bir yere sıkışsa ne yapar?

Cevabı şu oldu: - Uyar bir hâlde sessizce oturur. Kader icabı eline bir şey tutuşursa, belki imkânı nispetinde faydalanır yahut bir hayır sahibi o hâlinden kurtarır.

Anahtarı yitirirsen, kapısının önünde uyu.

Sen halkın kulu, kölesi oldun. Sağlığın, halkın sana dönmesinde oluyor. Onlar senden yüz çevirince de perişan oluyorsun. Sen helak olmak üzeresin. Sen şirk ehli olmaktasın.

Kalbin tevhid işi için nasipsiz. Sen hayır işlere karşı boşsun. Ve sen sayı dışındasın; ne ilim sahipleri arasında bir yerin var ne müritle ne muratla ne de iyilerle bir ilgin var. Bunların hiçbirinden değilsin.

Eğer Allah'tan utanmam olmasa her birinizin kapısına ayrı ayrı varacağım ve Hakk'ın sofrasına konuk olmaya çağıracağım. Eğilip kulağına ne olduğunu bağırıp anlatacağım. Terbiye edeceğim, ıslâh etmeye gayret edeceğim.

Ey, şu ne olduğu belirsiz paraya sahip çıkan ve seven, henüz sarraf onun doğruluğunu tasdik etmedi. O karışıktır, bağlanma.

Yazık sana, benden dünya talep edersin. Halbuki, o şarkta, ben ise garptayım. Ondan aldığım bir şey varsa tevhidle alırım. Benden âhireti talep et, Hak yakınlığını iste.

Muhammed Aleyhisselâm'ın kurduğu din, size emanet edildi. Siz, ona yabancı kaldınız, ona yapışmadınız. Tutmakta olduğunuz dinin duvarları devrilmeye meyyal, temeli sarsılmak, çözülmek üzere.

Ey yer ehli geliniz, yıktığınızı yapalım, eğilmek üzere olanı doğrultalım. Bu işin tamamlanması gerek.

- Ey ay ve güneş, yardıma geliniz, dedim. - Evet, deyip geldiler.

Fakat sizin gelmeniz gerek. Helâl şeylerden saklanan var. Onların açığa çıkması lâzım. Nedir bu hâliniz? Uyuşmuş ve uyumuş bir hâldeyiz. Perişan hâlde uyumuşuz ve bu kaderin gelmesini bekliyoruz…

Malını elinle dağıt. Sen bir yolcusun. Ne olursa olsun, bu yola gideceksin.

"Onların eceli gelince, işleri tamamdır. O ecel ne öne alınır ne de sona bırakılır" (A'raf/34) âyetindeki derin mânayı anlamaya çalış.

Her şey yok olacak. Sana sahip olan da ölecek. Sana büyüklük satan da ölecek. Kendini senden üstün tutup kabaran da yolcu olacak... Hepsi, hepsi gidecek.

Dostun, kötülüğü senden alandır. Düşmanın ise, aldatıp yolunu şaşırtandır.

"Allah'ım, bizi gafil kişilere has olan uykudan uyandır. Birimize, öbürümüzden manevî faydalar sağla. Bize yararımıza olan işleri yaptır. Zâtınla eyle. Tâ ki, nefsimiz ıslâh olsun ve doğru yoldan sana varsın. Biz de ömrümüzün şu son günlerini iyi geçirelim." 

 

 

 

 

‘Dünya seni doyurmaz, susuzluğunu gideremez’


 

"Başkasına yapacağın öğüdün şartı, dediğine inanmış olmandır. Kulun, halkı Hakk'a çağırması, ancak O'na vâsıl olduktan sonra hâsıl olur. Buna inan, taklitçilik etme.

Hain kişiye yazıklar olsun. Nefsin, Allah'a ve Peygambere hiyanet ediyor. Emir verir, uymaz. Yasak eder, yasak ettiği şeyden çekinmez. Söz söyler, iş yapmaz.

Omuz büküp yol yol dönüp durmanda, rengini sarartmanda bugünkü hâlinle fayda yok.

İman şuradadır. (Bunu söylerken bir köşede kendi hâlinde duran büyük zâtları işaret ediyordu). Bu takındığın sıfat onlarındır. Onlar bu evin sahibi tarafından tecellilerle sarılmıştır.

Hak ehlinden her birinin kalbinde bir saha var. Orası bir harp otağıdır. Orada daima nefisle tabiat Hak'dan alıkoyan şeyler ve yol kesenlerle harp ederler.

Peygamber (s.a.a) efendimiz, bir Hadîs-i Şerifinde şöyle buyurur: "Birtakım insanlar gördüm... Dudakları makasla kırpılıyordu. Kim olduklarını sordum, ümmetin sahte bilginleri, dediler."

Allah'ım, hepsini ıslâh et. Allah'ım, bizi salihlerden eyle. Bizi yararlı hâle getir. Bütün ihtiyacımız sende bitsin. İkbalimiz sana olsun.

Kalk, el ele verelim, bu harap ülkeden Rabbimiza varalım. Malını, evlâdını ona bırak. Allah için inzivaya çek kalbini... İyi işlere gel.

Yakında Hakk'a gideceksin. Yaptığın işleri soracak, ne diyeceksin? Seni tevhid için, zâtını birlemek için yarattı, yoksa, dünyayı tamir için yaratmadı; Âhiret için de yaratmadı.

Dünya seni doyurmaz, susuzluğunu gideremez. O aldatıcıdır, hilecidir. Başına gelen dert, nefsini görüp ona önem verdiğin için oluyor ve başına gelen felâket, nefsini, yaramaz arzularını tatmin için dünyaya yüz vermenden ve ona akıl danışmandan oluyor.

İman sahibinin bütün işleri Hak tarafından yapılır. O, Hakk'ın işine karışıp uygunsuz işleri düşünmez.

Nefsini bir yana atar, iç âlemini ondan temizlersen, kalbinle kelâma başlarsın. Sonra sır da söze karışır. Daha sonra Mevlâ Teâlâ sizi idaresine alır. Bu hâli bulduktan sonra ülkelerin ve kölelerin efendisi olursun.

Şu nefis var ya, onu, ne şekilde olursa olsun azlet, kötü yoldan al, iyiliğe harca.

Bir yaşlı zâtı gördüğün zaman ona saygı duy. İçinden şöyle söyle: - Benden yaşlıdır, daha fazla ibâdet etmiştir.

Birçok yolunu sapanlara yol göstermiş ve birçok gençlere iyi yolu öğretmiş olduğunu nefsine anlat. Böylece nefsine bir pay çıkarmaktan kurtulur ve dünyalık şeyleri kalbinden atmayı başarırsın.

Bu hâli bulunca kalp gözünü âhiretten çekersin. Âhirete de göz atmayışın, seni Hakk'ın yakınlık kapısına, sultanlık kapısına, azamet, kibriyâ ve celâl kapısına kadar götürür. Ve Hakk'a kavuşmayı arzularsın, âhirete dair şeyler gözünde küçülür.

İman bakımından kemâle erdiğinde dünyaya bakar, onu Allah'ın yaratmış oldukları arasında en sevimsizi bilirsin. Böylece o da kalbinden çıkar.

Sana göre ayıpları tam anlaşıldıktan sonra gözünde boşanmış bir kadın gibi olur. Bu hâllerle nefis ve dünyadan uzaklaşırken önüne öbür âlem gelir. O her ne kadar süslü gözükse de ezelden ayıpları açığa çıkar. Onun da sonradan yaratılmış olduğunu anlar ve bırakırsın...

Şu gördüğün heves düşkünleri ile uğraşma. Onlar dünyayı tanımadıkları için ona yakın oldular. Ey cemaatımız, kendinizi Hakk'ın öfkesinden koruyunuz.

Allah, bâzı peygamberlerine şöyle vahyetti: "Kendini koru; yokladığım zaman aldanmış olarak bulmayayım."

Yakûb nebî (a.s) ilk zamanlarda oğlu Yusuf (a.s) için ağladı. Sonra bundan geçti, kendisi için ağlar oldu. Onun varlığına peygamberlik damgası vurulmuştu. Temiz hâlinin gitmesinden çekindi. Onda güzellik ve cemal vardı.

Yaratılmışların çoğu manevî yönden üç bölümün içindedir: Sağır, dilsiz ve âmâ... Sizin yalnız başınızda kulaklarınız var. Onu çalıştırır, kalp kulağınızı çalıştırmazsınız.

Ey ateş kütükleri ve ey avam, manen çökmüşler; siz, sadece bir heves içindesiniz.

"Ayıkınız, işlerin sonu, hep Allah'a varır." (Şura/53)

Ayık olunuz, ben sizin için bir çobanım, doğru yola sevk ederim, sizin bekçinizim.

Sizin için bir varlık bilseydim, bu makama çıkamazdım. Ne faydanızı görürüm ne de zararınızı. Bu hâli bulmak için her şeyi tevhid kılıcı ile kestim. Bu makamda sizden gelen övmeyi, kötülemeyi, saygı göstermenizi ve yüz çevirmenizi eşit bildim, bu hâli öyle buldum.

Sizden çoğu, beni hayli kötüledi, sonra döndü, iyi olduğumu söyledi. Her ikisi de Allah'tan... O kuldan değil...

Size bu şekilde alâka duymam, yakın olmam, Allah içindir. Sizden bir şey alıyorsam o da Allah için...

Eğer imkân olsa, ölen her birinizle kabre girer, sorgu sual meleklerine, onun yerine cevap verirdim. Bunu size şefkat duyduğum için yapmak istiyorum." 

 

 

 

 

 

Halk esas olarak üçe ayrılır: Melek, şeytan ve insan...


Allah'ım, dünyayı din için isteyene ver, din yolunda kullansın. Zâtın için âhireti isteyene ver. Riyakâr olarak âhireti isteyene verme. Dünyayı dünya için isteyene verme. Zâtın için olmayınca hem dünya hem de âhiret Sana perdedir

"Salih kul, ehlini, iyalini Allah'a ısmarlar. Münafık ve fâcir kişi ise parasına ve puluna ısmarlar. İyalini, malını, mülkünü ölümünde bırakır. Dolayısiyle bu hâlde bırakılan kimselerin sonu fakirlik olur.

Sen cahilsin. Hak Teâlâ seni dergâhından tart etmiş. Kalbine, Beni İsrail gibi dünya danası sevgisini yerleştirdi.

Allah'ım, dünyayı din için isteyene ver, din yolunda kullansın. Zâtın için âhireti isteyene ver. Riyakâr olarak âhireti isteyene verme. Dünyayı dünya için isteyene verme. Zâtın için olmayınca hem dünya hem de âhiret Sana perdedir.

Ah içinizden biri ıslâh olsaydı, yarın onun eteğine yapışırdık. Bana bir salih kişi gelse ona şöyle derdim:

- Öbür âlem için iyi bir şeyin varsa, bizimle arkadaş ol. Gittiğin yola bizi davet et. Şayet bizim iyiliğimiz olursa sen de ona nail olursun.

Sözümden yersiz mâna çıkarmaya bakmayın. Onu hâlis olarak alın ve kabul edin. Felah bulursunuz. Sözüm gerçeğe uyarsa, ben de kurtulurum, siz de... Aksi hâlde siz kurtulursunuz, ben de kaybederim.

Halk esas olarak üçe ayrılır: Melek, şeytan ve insan...

Melek tamamen hayırdır, onda şer yoktur.

Şeytan da tam aksi; hep şerle doludur. İnsana gelince ikisinin katışmasıdır. Yaratılışında hem şerre hem de hayra meyli vardır. Hangi tarafı ağır basarsa o tarafa yönelir.

İnsanın hayrı çoğalırsa meleklere karışır; şerri çoğalırsa şeytana karışır.

Ey cemaat! İslâm dini, elini başına koymuş, şu fakir ve fâsık kişilerin elinden sızlanıyor, ağlıyor. Şu bid'at ve dalâlet ehlinden Allah, diyor. Zâlimlerin elinden, yalancılık libasını giyenlerden, kendilerinde olmayan şeylerin iddiasını yapanlardan feryad edip ağlıyor.

Kalbin ne kadar kara? Düşün bir kere... Bir köpek, sahibine avda, tarlada, sürü gütme işinde nasıl çalışır, yardım eder, yürürken arkadaşı olur. Uyurken bekçisi olur.

Buna karşılık ona verilen şey bir lokmacıktır. Sen her gün Rabbinin nimetini bol bol yersin. Doyarsın, ama O'nun sevdiği yola gitmezsin. O'nun hakkını ödemezsin. Emrini reddedersin, haddini aşarsın.

Ey evlâd! Fakra, sabra ve bu hâllerde bulunan selâmete yetişen yoktur. Fakirlik hâlinde Allah'la zengin ol. Şu gördüğün azdı. Rabbini unuttu. Nefsine ve boş arzularına taptı. Tabiî istekleri peşine koştu; Allah'ın emrini bir yana attı.

O zengin oruç yemeyi, tutmaya tercih etti. Haramı aldı, helâli bıraktı. İsyan etti, tevbe aklına gelmedi. Yazık sana, bu hâlinde bütün edeb yerlerin açık. Ey zengin, onları kapa.

Peygamber (s.a.a) efendimiz şöyle buyuruyor; "Hakkında kelâm edilen şahsı dinlemen, onun yanına gitmekten daha hayırlıdır. Onun yanına gitmek ise, hakkında çeşitli haberler vermekten daha iyidir. Ondan vereceğin haber, onu ve işini yanlış anlatmana sebep olur."

Bu zaman tercih zamanı oldu. Halkın çoğu abes işlerle ülfet etmektedir. Sana, zahiri yırtıp iç âleme geçmek gerek.

Bir viran eve asılan kilit neye yarar? Kuru odun yalnız ocak tutuşturmaya hastır.

İman sahibi dünyada bir melektir, öbür âlemde de öyle... Hakk'a tâat eder, O'na karşı masiyeti bırakır. Aşikâr ve gizli hâlinde Hakk'ı tevhid eder. O dünyaya dargındır; onu boşamıştır. Dünya onun arkasında kalır ve sızlanmaya başlar.

Yavrucuğum, taamını ve şarabını al. Ama bâzı zâtlar, âhiret kapısını görmeden yiyip içmezler, zehirli olması ihtimalini sezerler.

Anacığım, yanında bulunan cümle eşyayı bırak. Hattâ yemeyi, içmeyi de... Bekle, öbür âlemden bir kahraman gelsin. Yiyip içeceğini teftiş etsin. O zaman ben de yer, içerim. Sen de onun yediğinden yer, içtiğinden de içersin. Âhiret âlemi ile aranıza gerilen dünyadır.

Mâna yollarını açmaya gayret et. Sen onu yapmaya çabalarken, İlâhî gayret eli seni tutar, izzet eli seni alır.

Beni bırakıp başkası ile sükûn hâline geçmenin âlemi ne? İsterse o almak istediğin bir mahlûk, isterse bir yapmacık şey olsun.

Eve tâlib olmadan önce bize gelseydin olmaz mıydı? Hak Teâlâ sana orada ilim ihsan eder, kisveler giydirir, şarta ülfet ve dünya zehirlerine karşı tiryak verir, başarı zırhını giydirirdi. Sen de bu hâlinle şüpheli işleri bırakır, dinî hududu muhafaza ederdin. Bu hâlle dünyayı terk edersen sana bir safa yapar. Oradan bütün dünya ve âhiret ehline hitap ederdin.

Neyin var? Elindeki maddî şeyle ne yaparsın? O, sana ne gibi fayda sağlar. Bir anlık ateş sonunda ölüm her şeyini alıp gider. Çok ihtimalle bir an sonra bu hâl başına gelebilir.

Hak erlerine yapış. Onların yanında birçok mecnunlar var. Denizinde boğulanlar var. Hastalar var, onların hepsi tedavi edilmekte. Onlar boğulanları kurtarır. Azap çekenlere onlar acır.

Hakk'a arif olunca O'nun ol. O'na karşı irfanın yoksa niçin özüne ağlamazsın?

Hakk'ın hükmüne razı olan kimselerin yüzüne kader güler. Ve ellerinden tutup şaha götürür. Cümle kapalı kapıları açar, şaha yaklaştırır. Ona yaklaşanlar, Hakk'a erenler zümresinden olur.

Bu anlatılan bir heves değildir. Bunun aslı olgunluktur.

Kadere uyunuz. Hakk'a hasım olmayınız. Hakk'a galip olmak aklınıza gelmesin." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)

Tüm MAKALELER