Tahir Büyükkörükçü: ‘İnsan-ı kâmil; Allah’ın kendisine tevfik, hidayet ve inayet ettiği kullar'
Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi'nin Konya Kapu Camii'nde yaptığı lezzetine doyulmaz sohbetlerden bir kesinti. Fatıma Leyal deşifre ederek istifadenize sundu.
Çok aziz ve pek muhterem Müslümanlar,
Bugün dersimizde mutlu insandan, mesut insandan ‘insan-ı kâmilden, Allah’ın alnından öptüğü kendisine tevfik, hidayet ve inayet ettiği kullarından bahsedeceğiz.
Cenab-ı Hak Celle ve A’la Hazretlerinden niyaz ediyoruz; Rabbimiz bizi bu korkunç dünyanın şartları içerisinde gerçekten kul olan mutlu insanlardan olmaya mukadder kılsın inşallah.
Muhterem Müslümanlar,
Derslerimizde üzerinde dura dura size ezberlettik, beyninize çelik çivi ile perçinledik ki: İnsan suretiyle değil, iman ve aşkı, ruhu ve manasıyla insandır. Eğer insanoğlu iç alemine yönelip de Rabbisine kullukla ve Hz. Muhammed’in yoluna ve sünnetine ittiba ederek Mevla’nın Kur’an’da gösterdiği neşelere ulaşırsa ancak o vakit insan oluyor… O vakit alnından öpülecek kul haline geliyor. Yoksa eğer insanoğlu nefsine ve şeytana uyarsa bu fani hayatı içerisinde güya zevkini tatmin eder. Nihayet kabrinde cifedir, akıbeti de ebedi hüsrandır.
50. senedir kürsüden sesleniyorum: Gelin Müslümanlar, Allah’ın bizden istediği yolda, gösterdiği yolda, emrine itaat ederek nehyettiği şeylerden kaçarak gerçek manada kul olarak Rabbimize dönelim inşallah.
Çünkü muhterem müminler, bu gelişin Allah’a bir dönüşü kat’i olacaktır. Ömrü ne kadar uzun olursa olsun, sıfatı makam ve mensubu ne olursa olsun; dönüş Allah’adır. Ne mutlu o kula ki ağlayarak geldiği dünyadan Mevlasına gülerek dönmüş olsun. Muhterem Müslümanlar şair ne güzel söylemiş bakınız:
“Yâdında mı doğduğun anlar
Sen ağlardın gülerdi âlem
Öyle bir ömür sür ki mevtin
Olsun sana hande, halka matem”
Bak mümin kardeşim, bak azizim ne diyor şair: Annen seni dünyaya getirdiği gün sen ağlıyordun ya! Herkes de gülüyordu oğlumuz/kızımız oldu diye... Öyle yaşa ki sen öldüğünde insanlar ağlasın, sen gül!
Muhterem müminler, hepiniz bilirsiniz… Çocuk dünyaya geldi, daha ebenin kolları arasında iken ağlar ne hikmetse… Ben vaazlarımda latife ederim herhalde o rahat yerden, rahm-i maderden belalar, musibetler, meşakkatler dünyasına geldim, vay başıma geleceklere diye… Sanki Mevla ilham ediyor da o günden başlıyor ağlamaya.
Bugün sizlere mesut insandan bahsedeceğim
Hani hepimiz saadet istiyoruz ya Müslümanlar! Kapı Camii’ne işinizi bırakıp koşarak niye geldiniz? İstirahatınızı bırakıp niye geldiniz buraya? Hocamızdan inşallah hayırlı bir şey dinler, onu tatbik eder, saadet yolunu buluruz; Rabbi Zü’l Celalimize kul oluruz, Mevlamızın müjdesine gülerek ölürüz inşallah diye... Hayatın gayesi bu değil mi muhterem Müslümanlar?
Bakınız mesut insan denince aşk eri Mevlana Celalaettin-i Rumi Mesnevi’sinde mealen ne diyor:
“Dün şeyhi yani üstadı, insan-ı kâmili, mürşidi, Allah dostunu gündüzleyin evinde lamba ile fanusla gezerken gördüm, diyor. Gündüzleyin elinde lamba ile geziyor şeyh hazretleri! Ve şöyle mırıldanıyor: “Bu ehli ve yabani mahluklardan bıktım usandım, muradım bir insana ermek…”
Kapı Camii’nin muhterem cemaati, artık bu ehli ve yabani mahlukattan bıktım usandım. Gönlüme elem veriyor bunların görüntü ve hali… İnsan-ı kâmil arıyorum, insan istiyorum…
Ve şöyle devam ediyordu: “Bu sabrına esir, bu nefsine tabii, bu şeytana kul olmuş insanlardan artık gönlüm kan içerisinde, kalbim yaralı, ruhum sıkıntılı. Allah aslanı, efsane kahramanı Rüstem istiyorum.”
Efendiler;
Kur’an-ı Kerim, Evliya ve Allah dostları için er tabirini kullanıyor. Bu zatta diyor ki: “Allah aslanı; mana aleminden bir er istiyorum ki elinden tutayım, bir dert dökeyim o zata!”
Böyle söylenip gidiyor, yolda mırıldanıyor. Karşısına geldim, diyor Mevlana’mız. O zata dedim ki: senin bu aradığını biz de çok aradık ama bulamadık… Cevap verdi ki: Bende aranıp da bulunmayan eri istiyorum…
Fahr-i Kâinat’ın neşesinde bir insan, Sıddık-ı Ekber’in ihlasında bir insan, Hz. Ömer’in adaletinde bir insan, Hz. Osman’ın hayasında ve edebinde bir insan, Hz. Ali’nin esrarı ve edebinde bir insan, bir insan, bir insan…
Yani Bâyezid-i Bistâmî gibi, Cüneydi Bağdadi gibi,Abdulkadir Geylani, Muhiddin Arabi gibi, Mevlana Celaleddin Rumi gibi, Hacı Bayram-ı Veli gibi bir er arıyorum diyor.
Muhterem müminler, Allah’ımız lütfetsin kerem buyursun bizde böyle bir er’i bulalım inşallahu teala. Gerçi dünyamız çok acayip bir dünya haline geldi. Biz vaktinde bu erleri gördük, bu erlere erdik, bu erlerin duasını aldık hamdüsenalar olsun. Allah’ı zat’ına kasem ederim ki: bu tip insanların dizinin dibinde oturduk.
Ama dünyamız çok acayip hale geldi! Birer birer çekilip gidiyorlar. Ve gittiler… Hani hemen hemen her dersimde münasebet alınca Yunus Emre’nin kulağını çınlatırım ya; “hep gittiler kalmadılar, gülme gülme ağla gönül” diyor. Her gidenin yerine ondan daha azı, daha azı, daha azı… Evet, dünyanın halini görüyorsunuz muhterem Müslümanlar. Ama biz yine de o mesut insandan söz isteyeceğiz, o mesut insandan vuslat isteyeceğiz, o mesut insanın bizi bulmasını Mevlamızdan niyaz edeceğiz ve kendimizde dua edeceğiz ‘Ya Rabbi bizi kabul ettiğin kulların zümresine ilhak et’ diye.
Muhterem Müslümanlar, mesut insandan bahsedeceğim ya… Yani şu dört duvarın ilerisinde dünya bütün dağdağasını bırakarak bugün sizlere hep Allah dostundan söz edeceğim dedim ya; bakınız Şeyh Galip merhum gerçek insan için ne diyor. Onun bendini size okuyacağım. Şu insan gerçek insanın manasını anlama sadedinde Şeyh Galib’e de kulak verelim; sonra o nasıl insanmış ayete müracaat edeceğiz, hadisleri göreceğiz, birer birer sıfatlarını dökeceğiz inşallah.
Şeyh Galip merhum Mevlevi büyüklerinden, Mevlevi şair ve ediplerinden, Allah dostlarından bir kul. Rabbimiz mahşerde bizi onlarla haşretsin. Öyle diyor Şeyh Galip merhum: “Hayftır şâh iken âlemde gedâ olmayasın.” Ey insan çok yazık, şah olarak yaratıldığın halde, alemde sürünen insan olmayasın diyor. O azgın, o çılgın, o şımarık adamın burnunun böyle yukarıda gittiğine bakma; hakikatte sürünüyor o. Benliğini kaybettiği için, manasını yitirdiği için, hakikatten uzak kaldığı için, yılanlar gibi yerde sürünmektedir hakikatte o. Onun için yukarıda Mevlana’mız öyle dedi. Kimi ehli, kimi vahşi bu hayvanattan bıktım usandım diyor.
Adamcağızın biri Hızır Aleyhisselama âşık olmuş. Hani görmeden âşık olmak var ya, duyarak âşık olmuş. Ya Rabbi bu salih kişiye bazıları velidir, bazıları nebidir dediler. Üzeyir, Lokman, Zülkarneyn’de olduğu gibi Kur’an’da bunların ismi geçtiği halde nübüvvetlerinde ihtilaf vardır. 28 peygamberden 25’i kat’i peygamber; ittifak var. Üzeyir, Lokman, Zülkarneyn için; ulemadan ehli tahkik bazıları nebidir, bazıları velidir derler. Hızır Aleyhisselam için Muhiddin Arabi “Bidayetten nebidir. Sonra nübüvvet bitince velayetle Cenab-ı Hakk kendisine kıyamet sabahına kadar ömür verdi, aramızdadır.” diyor.
Bir zat var, muhterem Müslümanlar. Fukahadan kendisi. Şam-ı Şerifte Cami-i Emeviye’ye girerken yaklaşınca böyle bir kemer var, kemerden sağ tarafa dar bir sokak ayrılır, biraz ileride kabri… Kabrini de ziyaret ettik. Şimdi artık karadan sefer edemiyoruz, hep uçarak gidiyoruz. Gençliğimizde yorulmak nedir bilmezdik aziz cemaat. Yüce Rabbim kerem buyursun Hz. Ömer bile öyle diyor:
“Ya Rabbi ben zayıf kulunum, nezdinde kuvvetle beni kavi kıl!” Ben de dua ediyorum. “Ya Rabbi, şu Mekke Medine ziyaretlerinden beni alıkoyma, cemaatimin huzurundan da beni takatsiz düşürüp alma!” diye.
Müslümanlar son zamanda bu iş dile, ayağa düşürülmüş durumda. Yok o kadar da değil! Yani filan kişi Hızır Aleyhisselam’la oturur kalkar sohbet edermiş, filan kişinin sofrasına gelmiş, filan kişiyle şöyle görüşmüş filan… Bunların hiçbirine hayır demiyorum. Ancak dünyamız fitne dünyası… Dikkatli olmak lazım. Cenab-ı Hakk bizi ve sevdiklerini dünyanın fitnesinden muhafaza eylesin inşallahu teala.
Biz Ladikli Hacı Ahmet Ağamızla 25-30 sene dostluk ettik. Yedilerdendi kendisi; Hızır Aleyhisselam üstadıydı. Ebdal diyoruz. Abadül’ü seba... Yedilerdendi, Ahmet Ağamız. Zaman zaman bir müşkülatımız oldu mu Ahmet Ağamıza anlatırdık, o giderdi manevi aleme sorar, gelir bize cevap verirdi. Yani ömrümüzün 25-30 senesini daha neler de böyle geçirdik efendiler. Şimdi ondan da ondan da öbüründen de diğerinden de mahrumuz. “Ya Rabbi akıbetimizi hayra getir” diye dua ediyoruz.
Adamın biri Hızır Aleyhisselam’a âşık olmuş. Ağlar; hani eserikli adam derler ya dağlara çıkar, topraklara yuvarlanır, yüzünü yerlere kor, dua eder, feryat eder. “Ya Rabbi, bu muhterem zatı bana göster” diye, ister de ister.
Muhterem Müslümanlar; Mecnun ile Leyla’yı okuyun, Ferhat ile Şirin’i okuyun, Kerem ile Aslı’yı okuyun mecazi ve maddi aşk, insanın başına ne dertler badireler açıyor. Gençliğimizde onlar okuduğumuz şeylerdi.
Evet, Allah dostuna âşık olan bu kişi de yanmış yakılmış; çöllerde, dağlarda dolaşmış ve ısrar ediyor. Görmeden ölmeyeceğim Allah’ım, diyor. Nihayet bir gün Cenab-ı Hakk, Hızır kuluna emrediyor: “Git şu kuluma görün artık, çektiği çile yeter artık diyor.”
Hızır Aleyhisselam geliyor, kapısını çalıyor. Minderine oturunca ‘Ben Hızır’ım, söyle bakalım ne isteyeceksin?’ diyor. ‘Senelerdir bu dertle yandın yakıldın, ne diyeceksin?’ diyor. -Ya Rabbi muradımıza ermeyi nasip et!-
Yalnız burada şunu söyleyeyim muhterem Müslümanlar; hedefi kaybetmeyin. Milyar Hızır olsa biz Hz. Muhammed’in ümmetiyiz. Sakın ola ki hedefi kaybetmeyin! Tamam mı?
Milyar Hızır olsa biz Hz. Muhammed’in Ümmetiyiz!
Namık Kemal öyle diyor; herhalde iyi zamanına denk gelmiş.
“Hadimü’ş-şirk olan diyanetime
Ederim bin yemin bu da’vada
Bir Muhammed dahi ederdi zuhur
İki Allah olaydı dünyada”
“Şirki kahreden İslam dininin hakikatine yemin ederim bin defa ki bir daha Muhammed yok alemde. Eğer bir daha olsaydı Allah’ın iki olmasıyla ancak mümkündü” diyor. Allah Resulünün vasfı, fevkaladelikle mümtaz oluşu böyle anlatılabilir. Allahu Zülcelal nasıl ki birdir iki değil, dünyada ve ahirette Muhammed birdir iki değil, diyor.
Necip Fazıl’da öyle diyor ama Hadis-i Şeriften almış: “Hakikatte hürriyet, Hakk’a esarettir.”
Necip Fazıl kabri cennet olsun dua ediyorum. Cinneti kendisini cennete götürsün inşallah diye dua ediyorum. Allah’ı, Resullullah’ı, Evliyaullahı cinnet derecesinde delice seven bir adamdı. Hocam; günah da işlerdi… Kim günah işlemez? Ben bazen sözü geçiyor da dostlara öyle diyorum. “Rabbimin huzuruna şu Konya’da istiğfar edenlerin hepsinden daha çok istiğfara varmak istiyorum” diyorum. Kendimizi öyle bileceğiz, muhterem Müslümanlar. Şu Konya’da ne kadar istiğfar eden kullar var ya, ben Rabbimin huzuruna hepsinden daha çok istiğfar eden kul olarak varmak istiyorum.
“Hayftır şâh iken âlemde gedâ olmayasın”
Korkarım ey mümin nefsine uyup da şah iken alemde sürünen mahluk olmayasın.
“Keder-âlûde-i ümmîd u recâ olmayasın”
Şu şöyle olacaktı bu böyle oldu diye ömrün böyle dedikodu ile geçmesin
“Vâdî-i ye’se düşüp hîç ü hebâ olmayasın”
Artık bu iş olmaz diye yes içerisinde boşa giden bir kul olmayasın
“Yanılıp reh-rev-i sahrâ-yı belâ olmayasın”
Sakın ola ki yolunu kaybedip hevayı nefsi peşinde bir mahluk olarak boşa gidip ölen bir hayvan olmayasın, dedikten sonra koca üstad, koca şeyh Galib kararı şöyle veriyor:
“Âdeme muttasıl ol tâ ki cüdâ olmayasın”
Bir insan-ı kâmil ara, bir mürşid-i kâmil bul. Gerçek bir delil ve rehbere gönül ver ki topyekûn boşa gitmeyesin.
“Secdeler eyle ki merdûd-ı Hüdâ olmayasın”
Böyle diyor sonunda da secdeler eyle ki… Hoca ol, hacı ol, zengin ol, fakir ol, imam ol, müezzin ol, ol, ol, ol fakat bir insan-ı kâmile dost ol. Allah’a yol bulmak bir kul için nasıl mümkün olur? Böyle şey deme! Büyük insanlarla çukurlar dolar, tepeler düzelir, güçlükler kolaylaşır, diyor.
Yani eğer bir mürşid-i kâmil, bir üstad-ı ekrem, bir insan-ı kâmil bulursan; o, yolu bildiği için takar seni arkasına, varılacak yolun müntehasına uçuruverir o kadar. Ya Rabbi, bizim yolumuzu gerçek mana da bu yolun reislerine eriştir, diye dua ediyorum.
Muhterem Müslümanlar,
Öyle ise mutlaka bir üstad-ı maneviye ihtiyaç var vesselam. Cenab-ı Hakk cümlemize bu üstadı bulmayı nasip etsin. Bazı yerlerde böyle konuşuyorlar da üstad-ı ekremden, insan-ı kâmilden bahsediyorlar; bulursanız bana da haber verin, diyorum. Hadi sözü uzatmayalım insan-ı kâmil bulmak için bir ömür boyu hepimizin kalbinde bir derdi olsun inşallah… Tamam mı Müslümanlar? Ve dua edelim “Hz. Muhammed’imizin boyasına boyanmış bir mürşid-i kâmile bizim yolumuzu eriştir, Ya Rabbi!” diye.
Muhterem Müslümanlar, benim size bir şakam var hatırlar mısınız? Böyle bir söz geçince derste sormuştum kendi kendime: Hocam yoksa sende mi dervişsin falan diye. Kendi kendime bu söze verdiğim cevap şu: “Ahh Yunus Emre gibi dervişliği bir bulabilsem; sarığım, cübbem, hocalığım, kütüğüm yağma olsun diyivereceğim vesselam.”
Niye? Çünkü her şeyin hedefi ve gayesi Allah’a kulluk, muhterem Müslümanlar. Yani dervişlikte maksat bu. Allah’a gerçek manada kulluk.
Dikkat eder misiniz; dışarıda maşallah sürüyle şeyh dolu. Bendeliğe, kulluğa heves eden yok hiç. Ben size evvelce de söyledim. Hadi bir daha söyleyeceğim: Resulü Zişanının huzurunda soruyorlar hocanıza, “Hocam, ne yapıyorsunuz burada? Ne ile meşgulsünüz?” falan diye. “Efendiler, diyorum: Resulü Zişana, Sultanlar Sultanına, Allah dostuna, Yüce Nebinin huzuruna istida verdim. Eğer istidamın cevabı müspet gelir de ölçüm tuttu köleliğe… Ölçüm tuttu köleliğe kabul edildin, diye bir cevap gelirse siz bendeki neşe ve surura bakın! Ömrümün muhassalesine, muratlarımın münteha ve aksasına kavuşmuş olacağım.” diye cevap veriyor. Hani şair öyle demiş Muhterem Müslümanlar:
“Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin
Dönersem kahbeyim Hakk yolunda bir azimetten”
Muhterem müminler, şahit olunuz, bin yıllar ve bin yıllar ömrüm olsa yaşamamın gayesi: Sultan-ül Enbiyaya ah bir köle, Rabbime bir kul olabilsem bütün derdim…
Evet, insan-ı kâmilden söz açıldı da hemen altında da öyle diyor Şeyh Galib merhum;
“Secdeler eyle ki Merdudi Hüda olmayasın”
Daima Rabbinin huzurunda secdeler eyle Müslüman. Secdeler eyle, secdeler eyle…
Evet, Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Kulun Allah’a en çok yaklaştığı yer secdesidir.” Eğer mühim bir arzunuz muradınız varsa Mevla’dan, nafile namazın secdesinde Allah’a yalvarın. Ve secde-i şükür diyoruz muhterem Müslümanlar. Şükür secdesi diyoruz. En büyük bir nimete erdiği zaman insanoğlu secdeye kapanmalıymış. Şükrün en alası orada oluyor çünkü. Hani fevkalade müjde, fevkalade bir haber aldın. Bu haber ve müjdenin şükrünü eda için secdeye kapanmalıymış insan. Peygamber-i Zişan Efendimizden şöyle bir hatıramız var:
Hayber Gazvesi’nde Hz. Ali Efendimiz kalenin kapısını söküyor, burca sancağı dikiyor. O anda da geriden Cenab-ı Cafer-i Sadık Hazretleri geliyor, sonradan Tayyar lakabını aldı. Peygamber Efendimiz kendisini çok mu çok severdi. Habeşistan’a hicret etmişti. Evvel Hayber’in fetih müjdesi geldi, arkadan da Cenab-ı Cafer-i Tayyar Hazretleri geldi kucaklaştılar. Peygamber efendimiz şöyle buyurdular: “Hayber Kalesi’nin fethine mi sevineyim yoksa Cafer’in gelişine mi sevineyim, mesut olayım?” Secdeye kapandı, Peygamber Efendimiz ve Cenab-ı Hakk’a şükürlerini böylece eda etti.
Muhterem Müminler,
Rabbimiz alnında secde nişanı ile kendisine varan kullara bizi de ilhak etsin inşallah.
Allah, Kur’an-ı Kerim’inde sahabeyi ve hak dostlarını sena ederken; “Alınlarında secdelerinden kalan, emareleri, işaretleri nişanları var onların” diyor.
Şu hâlde bir baş için en büyük şeref hadi söyleyin bakalım neymiş? Bir baş için en büyük şeref, en âli şeref, en yüce şeref, âlemlerin Yüce Yaratıcısının huzurunda secdeye varmaktır.
“Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d Suresi, 28)
Onlar ki iman ettiler, iman nimetine mazhar oldular ve kalplerini Allah’ın zikriyle dupduru, pırıl pırıl nur haline getirdiler. Çünkü: “Ey iman edenler, ancak Allah’ın zikriyle kalpler mutmain olur.” Rahata kavuşur. İçerisindeki bütün şeytanlık ve kötü fısıltılar çıkar, şeytanın şer ve desiselerinden çekilir. Onun için hayatımızın her boyu nefesimizde Allah, Allah, Allah yine Allah diyoruz inşallahu teala.
“İnanan ve salih amel işleyenler için, mutluluk ve güzel bir dönüş yeri vardır.” (Ra’d Suresi, 29)
Onlar ki iman ettiler ve salih ameller işlediler; ne mutlu onlara varacakları ve duracakları yer cennettir diyor Cenab-ı Hak...
Evet, iman edip de güzel ameller işleyen kullar, ömür boyu kötülükten ve masiyetten, günahtan sakınan kullar, küfrün gubarından tozundan dahi çekinip tövbelerle Mevlasına kul olan insanlar; ne mutlu size!
Kapı Camii’nin muhterem cemaati, size cehennemin yolunu göstermiyorum tamam mı? Benim mezhebim böyle; daima cennetin yolunu gösteriyorum. “Tuba lehum ve hüsnü meab: Eğer söz dinlerseniz varacak ve duracak yeriniz cennettir.” İnşallahu teala.
Mevla cümlemize son nefesimizde kelimeyi tayyibeyi münciyeyi mübarekesiyle çene kapamak nasibi mukadder eylesin.
NOT:NEREDEN,NEREYE BİRDE BU GÜNÜN CAMİ SOHBETLERİNE BAKIN (CEMAATİN UYKUSU GELİYOR.) YILBAŞINI KUTLAYANIMI ARARSIN,MUHARREMİ BİR DAKİKA'DA ES GEÇENİMİ,KERBELAYA GÖZÜNÜ KAPATANIMI V.S. " DEMEKKİ KIYAMET BAYA YAKIN!...