İMAM-I CAFER-İ SADIK-İMAM AZAMIN HOCASI
Canibim.Com

İMAM-I CAFER-İ SADIK-İMAM AZAMIN HOCASI - Canibim.Com

Allah üç şeyde hiç kimseye ruhsat tanımamıştır

 İster iyi olsunlar, ister kötü, anne ve babaya iyilikte bulunmak. İster iyi adamla olsun, ister facir adamla olsun, yapılan ahde vefa etmek. Emaneti, ister iyi insan olsun, isterse kötü insan olsun sahibine iade etmek

 

İmam Cafer-i Sadık buyuruyor ki; "Allah üç şeyde, hiçbir kimse için ruhsat tanımamıştır: İster iyi olsunlar, ister kötü, anne ve babaya iyilikte bulunmak. İster iyi adamla olsun, ister facir adamla olsun, yapılan ahde vefa etmek. Emaneti, ister iyi insan olsun, isterse kötü insan olsun sahibine iade etmek.

Ben, acınılması hak olan üç kimseye acırım: Zillete düşen azize, yoksul olan zengine, ailesi ve cahiller tarafından tahkir edilen âlime.


Dünyaya gönül kaptıran, onun şu üç zararına uğrar: Tükenmeyen gam, gerçekleşmeyecek arzu, ulaşılmayacak ümit.

Mümin, yalan ve hıyaneti ahlâk edinmez. Münafıkta da şu iki haslet bir arada olmaz: Güzel vakar ve sünnetle ilgili derin bilgi.

İnsanlar, bir tarağın dişleri gibi eşittirler. İnsan, dostları vesilesiyle çok sayılır. Kendisine tanıdığı hakkı, sana tanımayan arkadaşta hayır yoktur.

Fıkıh (İslâm ahkâmını anlamak) imanın, hilim fıkhın, halkla iyi geçinmek olgunluğun, yumuşaklık iyi geçinmenin ve kolaylık göstermek de yumuşaklığın ziynetidir.

Üç kez öfkelendiği hâlde sana kötü söz söylemeyen dostu, kaybetme!

Bir zaman gelir ki, samimi arkadaş ve helal paradan daha nadir hiçbir şey bulunmaz.

Suçlanacak yerde duran kimse, kendisine kötü zanda bulunan kimseyi kınamamalıdır.

Sırrını saklayan kimsenin yetkisi, kendi elinde olur. İki kişiyi geçen her söz ifşa olur.

Kardeşinin yaptığını iyiye yorumla; sözüne iyi bir tevil bulduğun müddetçe onu kötüye yorumlama.

Dürüst olan kardeşleri, elden kaçırma; çünkü onlar, varlıkta azık, belada ise siperdirler. Allah'tan korkan kimselerle istişare et. Kardeşlerini takvaları miktarınca sev.

Münafık, Allah ve Resul'ünden bir söz naklettiğinde yalan söyler. Onlara söz verdiğinde sözünde durmaz. Yönetici olduğunda, Allah'ın kendi malında, Allah'a ve Resulüne hıyanet eder.

Allah-u Teâla buyuruyor ki: "Böylece, Allah'a verdikleri sözü tutmadıklarından ve yalan söylediklerinden dolayı kendisiyle kavuşacakları güne kadar yüreklerinde münafıklığı yerleşik kıldı."

Yine buyuruyor ki: "Eğer sana hainlik etmek isterlerse bilsinler ki daha önce Allah'a hainlik etmişlerdi. Böylece O da (bozguna uğramaları için) sana imkân vermişti. O Allah, her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir."

İnsanı teşhir edecek bir elbise giymek veya bir hayvana binmek, horluk açısından insana yeter. "İnsanı teşhir edecek hayvan nedir?" diye sorduklarında İmam aleyhi's-selâm "Alaca renkli hayvandır" diye buyurdu.

Sizlerden hiçbiri, halkın en uzak olanını Allah için sevmediği ve en yakın olanına da Allah için öfkelenmediği sürece imanın hakikatine ulaşamaz.

Allah kime bir nimet verir, o da kalbiyle onu tanırsa ve kendisine nimet verenin Allah olduğunu bilirse, diliyle şükretmese dahi o nimetin şükrünü yerine getirmiş olur.

Günahkârları cezalandıranın Allah olduğunu bilen kimse, diliyle istiğfar etmese bile mağfiret dilemiş olur.

Daha sonra İmam aleyhi's-selâm şu ayeti okudu: "İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah onunla sizi hesaba çeker. Dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır ve Allah'ın her şeye gücü yeter."

Helak edici iki sıfattan kaçının: Kendi görüşünüzle halka fetva vermekten ve bilmediğiniz bir şeyi dinden saymaktan.

İmam aleyhi's-selâm Ebu Basir'e şöyle buyurdu: Ey Eba Muhammed, halkın dinini (akidelerini) araştırma ki, dostsuz kalırsın.

(Kur'ân'ın emrettiği) güzel af, suçundan dolayı diğerini cezalandırmamandır. Güzel sabır da şikâyetsiz olan sabırdır.

Dört haslet kimde olursa, tepeden tırnağa günahlara bulaşmış olsa bile mümin sayılır: Doğruluk, hayâ, güzel huy ve şükretmek." 

 

İmam Cafer: ‘Şahih kimdir biliyor musun?

Fuzayl İbn Ayaz şöyle diyor: İmam Sadık aleyhi's-selâm, bana: "Şahih" kimdir, biliyor musun? diye sordu. Ben de: "Şahih" cimri adamdır" dedim

 

Fuzayl İbn Ayaz şöyle diyor: İmam Sadık aleyhi's-selâm, bana: "Şahih" kimdir, biliyor musun? diye sordu. Ben de: "Şahih" cimri adamdır" dedim.

İmam aleyhi's-selâm buyurdu ki: Hayır, "Şühh" cimrilikten daha şiddetlidir. Cimri, kendi elindeki malı esirger.

Ama "Şahih" hem halkın elinde olan malı esirger, hem de kendi elinde olan malı; öyle ki, halkın elinde olan helal ve haram malların hepsinin kendi malı olmasını arzu eder; asla doymaz ve Allah'ın kendisine verdiği rızktan faydalanmaz.

Cimri, haram yoldan mal kazanan ve onu yerinde harcamayan kimsedir.

Allah kulun yüzüne ihtirastan iki kapıyı açmadıkça, dünyadan bir kapıyı açmaz.

Mümin dünyada gariptir. Dünyada horlanmaya karşı sabırsızlık göstermez; dünya üstünlüğü hususunda onun ehli ile rekabet etmez.

"Huzurun yolu nedir?" diye sorduklarında İmam aleyhi's-selâm, "Heva ve hevese aykırı davranmaktır." diye buyurdu.

"Böyle yapan insan, ne zaman rahatlığa kavuşabilir?" dediklerinde de İmam aleyhi's-selâm: "Cennete girdiği günden itibaren" diye cevap verdiler.

Allah-u Teâla kesinlikle ağırbaşlılığı, fıkhı (din ilmini) ve güzel huyu münafık veya fasık adamda toplamaz.

Suyun tadı hayattır (her şey suyla diridir). Ekmeğin tadı kuvvettir. Bedenin zaafı ve kuvveti, böbreklerin yağının azalıp çoğalmasından ileri gelir. Aklın merkezi beyindir. Sertlik ve merhamet kalptedir.

Haset iki çeşittir: Biri fitne çıkarır; diğeri ise gaflet getirir. Gaflet getiren haset, Allah'ın, "Ben yeryüzünde mutlaka bir halife kılacağım" buyurduğunda meleklerin dediği şu söze benzer:

"Orada bozgunculuk edecek ve kan dökecek birini mi halife kılacaksın? Biz, Sana hamt ile tespih edip ve seni takdis etmekteyiz."

Yani bu halifeyi bizim cinsimizden kıl demek istiyorlardı. Onların bu sözü fitne hasedinden ve (Allah'ın kelamını) ret ve inkâr etmekten kaynaklanmıyordu. Fitne çıkaran haset ise, insanı küfre ve şirke götürür. İşte bu haset, Allah'ın emrini reddeden ve Âdem'e secde etmekten sakınan Şeytan'ın hasedidir.

İnsanlar Allah'ın kudreti hususunda üç gruba ayrılırlar: Bazıları işlerin kendilerine bırakıldığını sanırlar (Allah'a ihtiyaç duymaksızın, kendilerini her işe kadir görürler.) Bunlar Allah'ın kudretini zayıf sayan ve helak olan kimselerdirler.

Bazıları Allah'ın, kullarını günah işlemeye mecbur ettiğini ve güçleri olmayan bir şeye onları mükellef kıldığını zannederler. Bunlar bu yargılarıyla Allah'a zulüm (iftira) etmişler ve helak ehlidirler. Bazıları da Allah'ın, kullarını sadece güçleri olan şeye mükellef kıldığına ve güçleri olmayan şeye mükellef kılmadığına inanırlar.

Bunlar iyilik yaptıklarında Allah'a şükrederler, günah işlediklerinde de mağfiret dilerler. İşte bunlar olgun Müslümanlardır.

Acele ve hızlı yürümek, müminin ağırbaşlılığını giderdiği gibi, onun nurunu da söndürür.

Allah-u Teâla, haksızlık yapan zengini sevmez.

Öfke hekimin (bilinç sahibinin) kalbini mahveder. Öfkesine hâkim olmayan, aklına da hâkim olmaz.

Korkulu ve ümitli olmadıkça mümin olamazsın. Korktuğun ve ümit ettiğin şey için amel etmedikçe de korkulu ve ümitli olamazsın.

İman, ne güzel görünmekledir, ne de arzu etmekle. İman, kalpte halis olan şeyden ve amelin onu tasdik etmesinden ibarettir.

İnsan otuz yaşına ayak bastığında kâmildir; kırk yaşına ayak bastığında da ihtiyardır.

İnsanlar tevhit hakkında üç kısımdır: Allah'ın birliğine inancı olan, Allah'ı inkâr eden ve Allah'ı bir şeye benzeten. Allah'ı inkâr eden batıl üzeredir. Allah'ın varlığına inanan hak üzeredir. Allah'ın varlığını bir şeye benzeten ise müşriktir.

İman, ikrar (dile getirmek), amel ve niyettir. İslâm da ikrar ve ameldir.

Kendinle dostun arasındaki edep ve nezaket kurallarını tamamıyla yok etme; ondan az da olsa bir miktarını koru. Çünkü edebin yok olması, hayânın yok olmasıdır. Edebin kalması ise dostluğun devam etmesini sağlar.

Dostunu öfkelendiren, onunla dost olmaktan mahrum kalır. Dostunu üzenin de saygınlığı yok olur.

Adamın biri İmam'a "Siz Akik vadisinin (Medine şehrinin yakınlarından geçen bir ırmağın adı) kenarında yalnız kalıp yalnızlığı tercih etmişsiniz; neden?" diye sordu.

İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: "Eğer yalnızlığın tadını bilseydin kendinden bile kaçardın." Daha sonra şöyle buyurdu: "Kulun yalnızlıktan elde ettiği en az yarar, halk ile geçinmek zorluğuna katlanmaktan rahatlamasıdır." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)

 

 

 

Tüm GÜNCEL MESELELER