BEYİN ÖLÜMÜ DİNEN ÖLÜM SAYILIR MI?
Soru: Beyin ölüm gerçekleşen hastayı yakınları bağlı bulunduğu aletlerle yaşatmaya devam
mı edecekler? Yoksa beyin ölümü gerçekleşti diye fişlerini çekmek caiz olur mu?
Yani beyin ölümü dinen de ölüm sayılır mı? Bu konudaki şüphelere siz nasıl bakıyorsunuz?
Cevap: Gerçekten de bu konuda farklı tıbbi izahlar yapılmaktadır. Ancak Yusuf el Kardavi'nin kitabında verdiği bilgi ile konuya bakılınca tereddüde pek yer kalmadığı da anlaşılmaktadır. Muhterem müellif, beyin ölümü konusunda diyor ki:
"Tıp uzmanlarının raporlarıyla beyin ölümü gerçekleşmiş bir hasta, artık yaşayan hastalar sınıfından sayılmaz. Gerçekte o, (beyin fonksiyonlarının tümüyle ölmüş olmasından itibaren) diriler değil, ölüler sınıfından sayılır! Bir cenaze için yapılması gereken ne ise beyni ölmüş olana da yapılması gereken odur! Artık yakınları onu, sun'i yaşatma aletlerine bağlı tutmaya da mecbur olmazlar!.."
Ancak beyin ölümünün vaki olduğu, salahiyetli tıp heyetinin raporu ve fıkıh uzmanlarının da bunlara iştirakleri ile netleşir.
İslam Konferansı Teşkilatı'na bağlı fıkıh kurumu 1987 Ekim'inde Ürdün'de yaptığı toplantıda konuyu etraflıca tartışmış, fıkıh ilim heyeti, aldığı kararını şöyle açıklamıştır:
- Bir insanda şu iki durum meydana geldiğinde dinen ölüm vaki olmuş sayılır. Bir cenaze için yapılması lazım gelen, o insan için de yerine getirilmesi gerekli olur.
1- Beyin fonksiyonlarının tamamen durması ve ihtisas sahibi doktorların bundan geriye dönüşün imkansız olduğuna ve beyinde çözülmenin başladığına karar vermiş olmaları.
2- Kalbinin ve solunum sisteminin tamamen durması ve doktorların da kalbin ve solunum sisteminin tamamen durduğuna, hastanın bir daha hayata dönemeyeceğine karar vermiş bulunmaları...
Bu iki durum kesinleştikten sonra her ne kadar hastanın kalp ve solunum sistemi, kan dolaşımı bağlanan aletler sayesinde çalışmasını devam ettirse de, dinen ölmüş sayılan bu kimseye bağlı olan cihazın kaldırılması mümkündür. Bir sakınca söz konusu olmaz.
Fıkıh heyetinin kararını böyle açıklayan Kardavi, ayrıca bu hastanın organının nakli konusunda da şöyle demektedir:
- Aletler alınmadan dinen ölmüş bulunan bu hastanın organlarının bir başka hastaya nakledilmesinde de mahzur değil fayda olacağında şüphe yoktur.
Kardavi şunları da ekliyor:
- Hiçbir fıkıh alimi, beyin ölümünden sonra tıp otoritelerinin öldüğünü söyledikleri hastanın cihazlarla yaşatılmasına dinen mecburiyet vardır, şeklinde bir hüküm bildirmemiştir... Yani tıbben ölmüş bulunan bir hastanın cihazlarla muvakkaten yaşatmaya çalışılmasına mecburiyet olmadığı yolunda fıkıh alimleri görüş bildirmişlerdir. Anlaşılan odur ki, geride kalan yakınları, yaşam aletleriyle kabaran masrafı sürdürmeye mecbur değiller. Zaten tıbben ölmüş hastayı aletlerle yaşatmaya çalışmak da zahmet çekmesini uzatmaktan başka bir manaya da gelmemektedir.
Merak edilen bir diğer soru: Organı alanın işleyeceği günahtan, organı bağışlayan sorumlu olur mu?
- Olmaz! Çünkü günahı işleyen organ değil, irade sahibi insandır. İradesi olmayan organ, irade sahibi insanın işlediğinden sorumlu olmaz